PETER DOCTER'DEN KENDİ FİLMİNİ YAPMAK İSYENLERE 6 TAVSİYE

Peter Docter'den Kendi Filmini Yapmak İsyenlere 6 Tavsiye

“Animasyon filmi” denildiğinde ilk akla gelen stüdyolardan biri kuşkusuz Pixar olacaktır. Pixar gerek imzasını taşıyan başarılı yapımlar gerek bu yapımları unutulmaz kılan karakterleri ile sektörün dünyadaki en güçlü markalarından biri. Bu açıdan da birçok yeni animatör, animasyon yönetmeni ve senaristinin ortak olmayı hayal ettiği bir başarı hikayesinin de ta kendisi!

Toy Story 1 – 2 (Oyuncak Hikayesi 1- 2), Wall-E, Up (Yukarı Bak), Monster Inc. (Sevimli Canavarlar) ve Inside Out (Ters Yüz) gibi büyük ses getiren animasyon filmlerinin senaristliğini ve yönetmenliğini üstlenen, 2 Oscar sahibi Pete Docter; şüphesiz Pixar’ı Pixar yapan isimlerin başında geliyor.

Gelin bu başarının sırrını Docter’den öğrenelim ve Docter’in kendi filmini yapmak isteyenlere verdiği 6 tavsiyeyi birlikte inceleyelim…

İlk Denemenizde Mükemmellik Beklemeyin

Özellikle sektörde yeni olan film yaratıcıları için bir şeyleri yeni baştan yapmak ve işler hale getirene dek bazı şeyler üzerinde yeniden ve yeniden çalışmak can sıkıcı bir durum olabiliyor. Fakat Docter’ın 2011 yılında bir bağış etkinliğinde de belirttiği gibi, bir film üzerinde birkaç kez yeni baştan çalışmak kaçınılmaz bir durum:

“İlk seferde her şeyi doğru yapacağın fikirden kurtul, çünkü animasyon karmaşık ve organik bir süreçtir.”

Pratik Yapmaya Devam Edin

Her sanat dalında olduğu gibi, film yapımında da uzmanlaşmak yılların deneyimini gerektiriyor. Docter KTCS9 ile 2015’te yaptığı bir röportajda, sanatını daha iyi bir hale getirmek isteyenlerin ihtiyacı olan en önemli şeyin pratik yapmak olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Söyleyeceğim ilk şey, bir şeyleri halledin. Artık bahaneniz yok. iPhone’unuz ile dahi film yapabilirsiniz. Mac’inizle sahneleri kesebilir ve yalnızca ufak bir yatırım ile bir şeyler yapabilirsiniz. Kendi projelerinizi kendiniz yaparak işe başlayabilirsiniz. Şöyle düşünün; daha önce hiç gitar çalmamış birine gidip ‘Tamam, sen şimdi bir konser veriyorsun,’ der miydiniz? Bu saçma olurdu. Film yapımı için de bu geçerli. Yapmanız gereken şey, birçok pratik… Ne kadar çok yaparsanız; o kadar iyi olur, o kadar öğrenir, o kadar kavrarsınız.”

Docter, 2009 yılında DVDizzy ile yaptığı röportajda genç film yaratıcılarına tavsiye vermesi istendiğinde, bu maddeye işaret edip benzer bir açıklama yapıyor:

“Birçok kişi bana, ‘Bir animasyon filmi yapmayı düşünüyorum’ diyor. Düşünmeyin, yapın! YAPIN! Günümüz teknolojisi evden film yapımını her zaman olduğundan daha kolay bir hale getirdi. Bir hocam vardı, bana ‘İyi olanlara ulaşana kadar yapacağın on bin çizim var. Yani bir an önce çizmeye başla,’ derdi. Bu durum filmler için de geçerli (her ne kadar siz her birini deha işi çalışmalar olduğunu düşünerek yapsanız da).

Öğrencileri için tavsiye isteyen bir orta okul öğretmenine 2009 senesinde yazdığı mektupta Docter, yaptığın işi sevmenin yanında, sıkı çalışmanın önemini de şu sözlerle belirtiyor:

“Sevgili orta okul öğrencisi, neyi yapmayı seviyorsan, onu yap! Ve onu yapmayı sürdürüp sıkı çalış! Sonunda, tutku ve sıkı çalışmanın doğal yeteneği yendiğini göreceksin. Zaten sevdiğin şeyi yaptığında olayı ‘çalışma’ gibi görmeyeceksin.”

2015’te Daily Bruin’e Docter tarafından söylenen şu sözler de konuyu özetliyor:

“Söyleyeceğim şey ‘Yap’ demek olur. Bir şeyi yapmak için her zaman bir yol bulunur. Yani önceleri ben de bazı insanların bazı konularda yetenekli, diğerlerinin ise olmadığını düşünürdüm. Ama asıl gerçek, herkesin pratik yapması gerektiği. Bir çocuğa keman verip ona, ‘Bu gece Carnagie Salonu’nda vereceğin büyük konserde görüşürüz,’ demeyiz. Bir şeyi iyi yapmak için yıllar süren pratik gerekiyor. Bu her sanat dalında geçerli. Bir şeyi ne kadar çok yaparsan, o kadar iyi yaparsın. Bu her ne kadar stresli olsa da, insanların karşısına çıkıp yaptığın işleri onlara ne kadar gösterirsen, insanlarla iletişim kurmayı da o kadar iyi kavrarsın ki aslında bu işin temeli de iletişimin ta kendisidir.”

Liste Yapın

Yazmak ve film yapımı gibi yaratıcı işler söz konusu olduğunda, liste yapmak gibi pratik bir şeyin ilham vereceğine çok da ihtimal vermeyiz. Oysa 2016’daki Oscar yemeğinde işlerinizde özgünlüğü sağlama konusunda Docter şu tavsiyeyi veriyor:

“Bu konudaki anahtarın daha derine inmek ve liste yapmak olduğunu bilin. Bunun garip olduğunu biliyorum ama bir soruna çözüm bulmak için birçok alternatif bulmak önemli. Örneğin; karakterimi bu çukurdan nasıl kurtarabilirim? Onu tırmandırabilirim. Tamam, fakat bu sıkıcı olur. Merdiven kullanabilirim. İyi de çevrede merdiven yok… Bu şekilde sorular sorarak listenizi 20 adet çözüme indirin. Böylelikle sonunda, ‘Vay canına, işte bu ilginç olurdu!’ diyeceğiniz çözümü bulacaksınız.”

 

Docter yaratıcılık sıkıntısı çektiğinizde de liste yapmanızı öneriyor ve “Creativity Inc.: Overcoming the Unseen Forces That Stand in the Way of True Inspiration” adlı kitapta bu durumu şu sözlerle açıklıyor:

“Yıllar içinde öğrendiğim numaralardan biri de kendimi yanlış giden noktaları düzeltmek konusunda liste yapmaya zorlamak oldu. Böyle yaparak genellikle birçok küçük sorunu iki ya da üç ana sorun grubuna indirgeyebildiğimi gördüm. Bu da aslında her şeyin o kadar da kötü gitmediğini bana gösterdi. Başı sonu belli olan birkaç ana probleme sahip olmak, her şeyin berbat bir durumda olduğunu düşünmenizi sağlayan o mantık dışı histen çok daha iyidir.”

Kendinizi Zorlayın

Docter’ın yaratıcılık iniş ve çıkışlarının üstesinden gelmek için kullandığı yöntemlerden biri de kendini zorlamak. 2015’te, Ad Age’e verdiği bir röportajında Docter bu maddenin illa iyi fikirler bulmanızda rol oynaması gerekmediğini fakat beyninize, iyi olan fikirlere ihtiyaç duyduğunuz mesajını vermede oldukça etkili olduğunu belirtiyor:

“İnsanlar bunu bazen ‘yazar tıkanması’ diye adlandırıyor ama benim için yaratıcılıktaki düşüş birinin yeni saç kesimime gülmesi gibi bir şey. Bu benim için demoralize eden bir güç: güvenimi kaybederim ve tüm fikirlerim saçmaymış gibi gelir. Bu duruma olan yaklaşımım, kendimi zorlayarak iyi olan fikirleri ayıklamaya çalışmak. Bu çoğu zaman ortaya hiçbir şey çıkarmaz ama beynime, ‘Lanet olsun, bu önemli’ mesajını vererek onu daha fazla çalışmaya zorlar ve iyi fikirler de zaten onları aramadığımda ortaya çıkar. Bu aşamanın ‘kafamı duvarlara vurma’ kısmını atlamaya çalışıyorum ama ne yazık ki o da bu sürecin zorunlu bir öğesi.”

Karakterlerinize Özen Gösterin

Pixar, maceraları ve yolculukları ile izleyicide unutulmayacak bir etki bırakan karakterler yaratmada şüphesiz en başarılı stüdyoların başında geliyor. 2015 yılında, Artella’da yayınlanan bir röportajında Docter hikaye geliştirme üzerine birçok tavsiye verirken, karakter ilişkilerini ayrı bir yere koyuyor ve karakterler arasındaki ilişkilerin izleyiciyle bağ kurmadaki önemini şu sözlerle açıklıyor:

“Sizin için altını çizeceğim bir şey varsa o da şu olacaktır: karakterlerinizin ilişkilerine odaklanın! İnsanlar olarak önemsediğimiz asıl şey budur. Dedikodudan bu kadar hoşlanmamızın başka bir nedeni olabilir mi? Ya da hayatlarımızın çoğunluğunu başka insanların etrafında harcamamızın… İstediğiniz kadar harika esprilere sahip olun, istediğiniz kadar mükemmel bir dünya yaratmış olun ya da harika bir konuya ve mesaja sahip olun, filminiz ancak karakterleriniz arasında gelişen ve değişen ilişkiler yoluyla izleyicide bir etki bırakacaktır.”

Spesifik Olun

Bir film yaparken, genellikle o filmin bir şekilde herkeste aynı etkiyi uyandırmasını istersiniz. 2015 Uluslararası Toronto Film Festivali’nde gerçekleşen bir söyleşide Docter bu konuya değiniyor ve iş hayatı ile babalığı dengeleme arzusunun Monster’s Inc. (Sevimli Canavarlar) filminin hikayesinde kendine nasıl esin kaynağını olduğunu anlatırken, asıl yapılması gerekenin genel bir hikaye yaratmak yerine, spesifik olmak gerektiğini şu sözlerle ifade ediyor:

“Hikaye anlatımında ne kadar spesifik olursanız, elde edeceğiniz etki de o kadar büyük olur. Genelleme yapmaya çalıştığınızda kimse hikayenizden bir şey elde etmezken, hikayenizi spesifik ve kişisel yaparsanız, izleyicide o kadar etki yaratırsınız.”

 

Kaynak: Film School Rejects